Takyidî Şart. Hukukî işlemin bazı kayıtlarla sınırlandırılmasını ifade eder. Buna akdî şart da denir. Takyidî şarta bağlı işlem yapılırken genellikle “üzere, kaydıyla, şartıyla” gibi sözler kullanılır; ancak hukukî işlemin yorumundan da böyle bir şarta bağlı yapıldığı sonucu çıkarılabilir.
Tarafların akitle birlikte ileri sürdükleri ve üzerinde anlaştıkları bu şartlara fıkıh terminolojisinde takyîdî şartlar denir. Bu şartlar, akit için hukukun belirlemiş olduğu hüküm ve neticelerin dışında bir şeyi fazladan borçlanmak ya da borçlandırmak üzere öne sürülür.
Mutlak bir lafzın vasıf, şart, zaman ve mekân gibi kayıtlarla sınırlandırılması anlamında fıkıh usulü terimi. Kayıtlanmamış lafız anlamında fıkıh usulü terimi.
[1] bağlı kılmak, bir davranışı kısıtlamak, birtakım koşullara bağlamak, °kayıtlamak.
Hukuki işlemlerin hüküm ifade etmelerinin bağlandığı şart, taliki şart (conditio suspensiva) olarak adlandırılmaktadır. Burada şart olarak saptanan olayın gerçekleşmesine kadar, hukuki işlemin hüküm ve sonuç doğurması ertelenmektedir.
İlgili 40 soru bulundu
Hukukî işlemin böyle bir olaya bağlanması halinde ta'lik değil hükümlerini hemen meydana getiren bir hukukî işlem (tencîz) söz konusu olur. Yine şart olayın gerçekleşmesi muhtemel bulunmalıdır. Bir hukukî işlem gelecekte gerçekleşmesi kesinlikle bilinen bir olaya bağlanırsa şart değil izâfe söz konusudur.
Satıcı veya alıcıdan yalnız birisine, tek taraflı olarak bir yarar sağlamaya yönelik şarta, fasit şart denir.
Özellikle yazım aleyhindeki rivayetlerin illetini açıkladığı bölümle hadis yazımına izin veren rivayetleri zikrettiği bölümün başında yazıya duyulan ihtiyacı izah ettiği kısım onun bu nâdir yorumlarını içeren yerlerdir.
Takyidat, hukuk dilinde genelde taşınmaz malların üzerindeki kısıtlamaları, haczini veya diğer yükümlülüklerini belirten bir terimdir. Bu kısıtlamalar taşınmazın kullanımı, üzerinde bulunan haklar ve taşınmaza ilişkin diğer yükümlülüklerle ilgili olabilir.
Mutlak, herhangi bir kayıtla kayıtlanmamış bir lafız olup kendi cinsinde yaygın olan fert veya fertlere delâlet eder. Mukayyed ise vasıf, hal, gaye ve şart gibi kayıtlar ile kayıtlanan şeyin mâhiyetine delâlet eden lafızdır.
Akdin in'ikad edebilmesi için tarafların beyan ettiği akid kurma iradelerinin birbirine uygun olması ve beyanın akid meclisinde yapılması gerekir. Tarafların akdi yapma ehliyetlerinin bulunması da yine akdin in'ikad şartı olmakla birlikte bu ehliyetin alt sınırı fakihler arasında tartışmalıdır.
Müphem 'belirsiz' anlamına gelmektedir. Herhangi bir durumun ya da kişinin davranışlarının belirsiz olduğunu anlatmaya çalışan bir sözcüktür.
Muhkem âyetler kendisiyle amel edilen, nâsih ve ahkamı sabit âyetlerdir. Müteşaa bih âyetler ise, kendisiyle amel edilmeyen mensuh âyetlerdir (Taberî, III, 222). b. Muhkem âyetler, haram ve helalin beyanını ortaya koyan âyetlerdir.
Sahih ve hasen hadisin şartlarından birini ya da birkaçını taşımayan rivayetler için kullanılan hadis terimi.
Nefâz şartları ise, bir akdin sahih bir şekilde akdedildikten sonra, hukukî sonuçlarının bilfiil ortaya çıkması için gerekli olan şartlardır. Bu şartları taşımayan bir akid, mevkûftur. vardır. Bir akdin lâzım akid olabilmesi için, in'ikâd, sıhhat ve nefâz şartlarını da haiz olması gerekir.
Evlenme sözleşmesinden, eşlerin bir- birlerine karşı hak ve yükümlülükleri doğar. Ancak evlenme sözleşmesi, bazı bakımlardan borçlar hukuku sözleşmelerinden farklılık gösterir. Meselâ evlenme sözleşmesinin şarta veya vadeye bağlanması mümkün değildir[36].
TAKNİN: Genel anlamda kanunlaştırma, kanun yapma demektir. TEDVİN(kodifikasyon): Özel anlamda kanunlaştırma, belirli bir alana ilişkin dağınık haldeki yazılı veya yazısız hukuk kurallarının sistematik halde bir araya getirilmesidir. İKTİBAS: Yabancı bir hukukun veya kanunun, bazı değişikliklerle de olsa kabulüdür.
Yazara göre, takbih, dini esas ve inançlara istinat edilerek bir hususun manen mahkum edilmesidir11. Dolayısıyla kanunumuzda “tahkir ve tezyif”in suçun maddi unsuru olarak birlikte arandığı başka bir suç tipi bulunmamaktadır.
Taayyün: Belli olma, belirme.
HADİSLER İSLAMDAN 80 YIL SONRA YAZILMAYA BAŞLADI
Bir hadis rivayeti için Buhari, Buhara'dan kalkıp Mısır'a gittiği söylenir. Hz. Peygamber Kuran'ı Kerimle karıştırılır diye hadislerin yazılmasını yasaklamıştır. Sahabeler ve dört halife de bu geleneği devam ettirmiştir.
Rivayet, hadis ilminde hadisi usulüne uygun olarak ve aktarma metotlarını belirterek kaynağına dayandırmak demektir. Hadislerin aktarılması ve derlenmesi, ilk dönemden itibaren üzerinde hassasiyetle durulan bir konu olmuştur.
Sözlükte “sebep, hastalık ve kusur” gibi anlamlara gelen illet (çoğulu ilel), hadis ilminde terim olarak “genellikle ilk bakışta farkedilmeyen ve hadisin sıhhatini zedeleyen kusur” demektir.
Hanefîlere göre akitte var olan eksiklik veya bozukluk, akdin aslına (özüne) ilişkin ise akit mutlak hükümsüzlük (butlân) ifade eder ve hiçbir hukuki sonuç doğurmaz. Şayet akitte var olan eksiklik, akdin aslına (özüne) değil, vasfına (sıhhat şartlarına) ilişkin ise akit fesad ifade eder.
Hanefiler mütekavvim kavramını ise “şer'an kendisinden yararlanılması mubah olan şey” olarak tanımlarlar. Buna göre Hanefî mezhebine göre hak ve menfaatlerin -maddi bir varlığa sahip olmadıkları için- mal sayılmamaları ve akitlere konu edilememeleri icap etmektedir.
(ﺗﻐﺮﻳﺮ) i. (Ar. ġurūr “aldatmak”tan taġrіr) Alış verişte alıcıyı aldatma: Gabn-i fâhiş ile mağbun olan kimsenin vefâtında tağrir dâvâsı vârisine intikal etmez (Cevdet Paşa).
Benzer sorularSıkça sorulan sorular
DuyuruReklam alanı
Popüler SorularSıkça sorulan sorular
© 2009-2024 Usta Yemek Tarifleri