Müteahhirûn Döneminin Özellikleri Mütekaddimûn ilm-i kelam dönemi ile müteahhirûn ilm-i kelam dönemini zamansal olarak ayrıştırmak gerekirse, genel kabul gören ayrım, mütekaddimûn kelamının V./XI. Asır ve öncesini, müteahhirûn ilm-i kelamının ise V./XII. Asır ve sonrasını içine aldığı şeklindedir.
Osmanlı dönemi ilim çevresi, genel hatlarıyla müteahhirîn dönem İslam düşüncesinin devamı, bu dönemde geliştiği şekliyle İslamî ilimlerin varisi konumundadır. Müteahhirûn dönemi genellikle Fahreddin er-Râzi ve Âmidî nesliyle başlatılır.
Mu'tezile açısından mütekaddimîn kelâmı Eş'arî'nin hocası Ebû Ali el-Cübbâî ile (ö. 303/916) nihayete ermekte ve Cübbâî sonrasına müteahhirîn dönemi denmektedir.
Önce gelenler, öne geçenler, daha önce gelip geçen anlamında bir terim. İslâm hukukçuları genelde ilk üç asırda yetişmiş âlimler hakkında kullanılır. Hicrî ilk üç asırdan sonra gelen âlimlere ise, sonrakiler anlamına gelen Müteahhirun* ismi verilmiştir.
İlgili 42 soru bulundu
Hadisleri öğrenip rivayet etmekle meşgul olan kimse.
O halde müteahhirûn dönemini kelam ve felsefe söz konusu olduğunda on ikinci yüzyılda Fahreddîn er-Râzî, tasavvuf söz konusu olduğunda ise on üçüncü yüzyılda, İbnü'l-Arabî ve Konevî ile başlatmak mümkündür.
Mutezile, kelime olarak (i'tezele sözcüğünden türeyerek) "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir.
bilginler ve onların ortaya koyduğu risaleler Tevhid Risaleleri olarak anılmıştır. Kelamın geçirdiği evrelerin belli bir aşamasında kelamcılar, inanç esaslarını ve kelamın ilgi alanına giren konuları, İlahiyyat, Nübüvvat ve Semiyyat olmak üzere üç ana başlık altında ele almışlardır.
Eş'ârîlik, genellikle itikadda düşünceleri hususunda orta bir konumda olsa da sık sık Selefîliğe Mu'tezile'den daha yakındır. Tabiî olaylar, nedenleri bilinmeyen (onlara göre bilinen) sırf bir ilâhî ilkenin ürünüdürler ve bu ilkece yönetilirler. Bu anlayış, bütün tabiat olaylarını Allah'ın fiilleri yapmaktadır.
Gelişim süreci içerisinde, Kelâm ilmi için, "Usulu'd-Din, Nazar ve İstidlal İlmi", "Tevhid ve Sıfatlar İlmi", "el-Fıkhu'l-Ekber" ve "Akaid"1 gibi isimler kullanılmıştır. Kelâm ilminin bir çok tanımı vardır.
Kelam İlminin Amacı & Doğru bilgi vererek insanları yanlış inançlardan korumak. Kişinin imanını taklit düzeyinden kurtarıp tahkikî bir iman derecesine yükseltmek. & Diğer İslam ilimleri için sağlam bir inanç temeli oluşturmak.
Kelâm ya da İlm-i Kelâm (Arapça: عِلْمُ الْكَلَام); İslâm dininin akāid konularını irdeleyen ve tarihî olarak bu çerçevede gelişen dinî-felsefî teorilerle ilgilenen ilim dalı. Bu anlamda kelâm, imanla ilgili konu ve sorulara izâh ve ispat getirme amacıyla geliştirilen teolojik felsefenin adıdır.
Gazzâlî ile sona eren mütekaddimîn döneminin en belirgin özelliği, klasik mantık ve felsefeye çok rağbet etmeden son tahlilde özü Kur'an'da bulunan bir akılcılıkla İslâmî ilkeleri temellendirmesi, İslâmî mantık ve usul ilmini geliştirmesidir.
Kelam ilmini yenileme düşüncesi de, yenilenme ihtiyacını gerektiren toplumsal şartlardan bağımsız olarak ele alınamaz. Bu ilmin yenilenmesi ih- tiyacının dillendirildiği ve bu ihtiyaca yönelik çabaların benimsendiği dönem 19. yüzyıldır.
Böylece Yeni İlm-i Kelam, modern dönemin sonlarına doğru 19. yüzyılın son çeyreğinde temelleri atılan ve büyük ölçüde 20. yüzyılda çerçevesi netleşen bu yeni dönemde, yeni bir yaklaşım biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni İlm-i Kelam, ortaya yeni çıkan bir ilim değil, kelam ilminin kendini yenilemiş hâlidir.
Bütün bu tanımlardan anlaşıldığı üze- re Kelam ilminin ana çatısı; ulûhiyet, nübüvvet ve âhiret olarak ortaya çıkmıştır. Bu her üç ana konu, iman esaslarının bir özeti mahiyetindedir.
Kelâm ilmi temel inanç konularını ortaya koyarken, diğer ilim dallarından farklı olarak kendine mahsus bir yöntem ortaya koymuştur. Bu yöntemin iki temel daya- nağı bulunmaktadır: Akıl ve nakil.
Bu durumda akîde “gönülden bağlanılan şey” anlamına gelir; bir terim olarak da “inanılması zaruri olan ilke” (iman esası, mü'menün bih) diye tarif edilebilir. Buna göre akaid, “İslâm dininin temel kaideleri, inanılması zaruri hükümleri” mânasına gelir. Bu temel kaidelerden bahseden ilme de akaid ilmi denilmiştir.
Onlara göre Mutezile mezhebi, ilk defa dördüncü Halife Ali'nin taraftarlarından bir bölümünün, Ali'nin oğlu Hasan'ın hilafeti Muaviye'ye devrederek Muaviye'ye biat etmesi sonucunda, siyaseti bırakması sonucunda ortaya çıkmıştır. Mutezile mezhebinin kendine özgü 5 esası vardır.
√ Cehmiyye'ye diğer adıyla Cebriyye denmesinin asıl nedeni, insan eliyle gerçekleşen fiillerin gerçekte Allah'a ait olduğu ve insanın işlediği fiili yapmaya ve mahkûm olduğu görüşüdür.
konuya daha sistematik nitelikte bakacak olursak Vâsıl b. Atâ (ö. 131/748) Mu'tezile'nin gerçek anlamda kurucusu olarak karşımıza çıkmaktadır. 2 Hicrî 80 yılında Medine'de dünyaya gelen Vâsıl b. Atâ'nın mevâlîden olduğu ve Muhammed İbnu'l-Hanefiyye'den ders aldığı kaynaklarda belirtilmektedir. 3 Ayrıca Vâsıl b.
Mütekaddimûn ilm-i kelam dönemi ile müteahhirûn ilm-i kelam dönemini zamansal olarak ayrıştırmak gerekirse, genel kabul gören ayrım, mütekaddimûn kelamının V./XI. Asır ve öncesini, müteahhirûn ilm-i kelamının ise V./XII. Asır ve sonrasını içine aldığı şeklindedir.
Daha birçoğu arasında Hasan-ı Basrî, Ebû Hanîfe, Evzâî, Süfyân es-Sevrî, Leys b. Sa'd, Mâlik b. Enes, Süfyân b. Uyeyne, Şâfiî ve daha sonra İshak b. Râhûye, Ebû Sevr, Ahmed b.
Anlayış tarzı ve derinlik anlamına gelen fıkıh, özellikle dini açıdan öne çıkan bir yapıya sahiptir. Bu konuda İmamı Gazali, Ebu Hanife gibi daha pek çok önemli isim ön plana çıkar.
Benzer sorularSıkça sorulan sorular
DuyuruReklam alanı
Popüler SorularSıkça sorulan sorular
© 2009-2024 Usta Yemek Tarifleri