cevabı hayır olan sorudur. peygamber efendimiz'in temel bir ihtiyaç olan arpa alması karşılığında kalkanının rehin kaldığı yahudi evs kabilesinin halifi beni zafer'den ebu ahm'dır. kendisi bir tefeci değil, bir tüccardır.
Peygamberin) iddia ettiği gibi- bizden borç almazdı. Üstelik, sizi faiz almaktan sakındırıyor, fakat bize faiz veriyor. Eğer bize ihtiyacı olmasaydı, bize faiz vermezdi.” (Taberi, İbn Kesir, Suyuti, ilgili ayetin tefsiri).
İşte sen böyle yapmalıydın." Sonra Hz. Ömer'e döner ve "Şuradan hurmaları al ve adama borcumu öde." Sonradan da: "Şu kadar ilave hurma ver, ilave hurmaları da bu adamı korkuttuğun için ver" buyurur. Hz. Ömer adamı alıp götürür ve borcu öder.
Hadis: Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- bir yahudiden yemek satın almış ve bunun karşılığında demirden zırhını (ona olan borcuna karşılık) güvence olarak vermiştir.
Hz. Muhammed Medine'ye hicret edince, Arap ve Yahudi kabile reislerinin lideri olarak, hazırladığı anayasa niteliğindeki antlaşma ile Medine şehir devletini kurdu ve devlet başkanı oldu.
İlgili 42 soru bulundu
Hz. Muhammed, Hz. İbrâhim'in oğlu İsmâil'e nisbetle İsmâilîler diye de anılan ve iki büyük Arap topluluğundan birini teşkil eden Adnânîler'e (Arab-ı müsta'ribe) mensuptur (diğeri Arab-ı âribe, Kahtânîler'dir).
Türkler arasında görev yapmış şanlı peygamberlerin isimleri Türkçe olmakla birlikte, kaynaklara Arap imlası ve telaffuzuyla şu şekilde geçmiştir: Amun, Anuh, Barah, Cosan, Düvil, Gadat, Hamun, Hemudin, Hicalı, Hicil, Katın, Kedük, Karkıl, Laycu, Narin, Sakun, Salah, Savis, Takhım, Tamur, Umıd, Yahur, Yasan, Yevik.
Ancak peygamberlerin tebliğ ettikleri din, ilâhî vahiy ve mesajlarla ilgili ne haberlerinde, ne sözlerinde, ne fiillerinde ve ne de hallerinde küçük de olsa hiçbir hatanın vaki olmadığı unutulmamalıdır. Peygamberlerin hata yapıp yapmadıkları aslında bizi doğrudan ilgilendiren bir konu değildir.
Bütün peygamberler, gerek peygamberliklerinden önce, gerekse peygamberliklerinden sonra hiçbir şekilde büyük günah işlememişlerdir. Hz. Âdem'in cennette iken yasak ağacın meyvelerinden yemesi zelleye misal olarak verilebilir.
Muhammed gerekse diğer peygamberler Allah'ın vahyi dışında kendi isteklerine göre konuşup hüküm veremezler. Benzer şekilde peygamberler dini yaşama konusunda da Allah'a karşı sorumludurlar ve ayette belirtildiği gibi onlar da Allah tarafından sorguya çekileceklerdir.
Borcunu vaktinde ödemeyen kimsenin, gelip mühlet istemesi gerekir. Ödeme imkanı olduğu halde, borcunu geciktirmek zulümdür, günahtır. Bir kimse, malı olduğu halde, borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse, zalim ve asi olur.
Kâ'b'ın, bu isteğine hemen rıza göstermesi üzerine Allah Resûlü (sas) Abdullah'a da, "Sen de kalk ve (kalan) borcu öde!" dedi. Yüce Allah (cc), "Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin." buyurarak zorda olan borçlulara kolaylık sağlanmasını emretmektedir.
İnsanların birbirleriyle yardımlaşma yollarından birisi de borç alıp- borç vermektir. Borç vermeyi dinimiz teşvik etmiş ve bu eylemi sevap olarak nitelendirmiştir.
- Faiz ile iş yapanlar -faizi helal saymadıkları sürece- kâfir olmazlar. Çünkü Ehl-i sünnetin akidesine göre, faiz gibi büyük günah işleyenler de kâfir olmazlar.
Hâlbuki Allah alım satımı helâl, faizi ise haram kılmıştır. Artık kime Allah'tan bir öğüt erişir de faizciliği bırakırsa geçmişteki kendisinindir, durumunun takdiri Allah'a aittir. Kim de yine faizciliğe dönerse işte bunlar orada devamlı kalmak üzere cehennemliklerdir.
Müslüman başka birisinin malını ancak bir mal veya iş karşılığında alabilir. Hiçbir ekonomik değeri olmayan vade: zamandan dolayı bir kişinin parasını almak onu karşılıksız almak demektir. Bu yüzden dinimiz faizi başkasının malını haksız yere almak olarak tanımlamış ve haram kılmıştır.
Yedi büyük günah şunlardır: 1- Allah'a şirk koşmak. 2- Büyücülük, 3- Katillik, 4- Harpten kaçmak, 5- Yetim malı yemek, 6- Faizcilik, 7- Namuslu kadına iftira etmek. (Buhari, Müslim) Başka bir hadis-i şerifte de, yedi büyük günah içinde Müslüman olan ana babaya asi olmak ifadesi geçiyor.
Değerli kardeşimiz, Hz. Muhammed (asm) son semavi din olan ve hükmü kıyamete kadar geçerli olacak, dini ve daveti umumi ve tüm beşereyiti kapsayan İslam dinini getirdiği ve bundan sonrada herhangi bir din ve şeriat gelmeyeceği için, o da peygamberlerin sonuncusu olmuştur. Ondan sonra resul ve nebi gelmeyecektir.
Evet, peygamberler günah işlemez. Zelle işleyebilirler. Zelle, doğrular içinde, en doğruyu bulamamak demektir.
Peygamber'i (Allah'ın salât ve selamı onun üzerine olsun) vasfettiği zaman şöyle buyurdu: Hazreti Peygamber'in boyu ne çok kısa ne de çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa, ne de düz uzun saçlıydı; saçı kıvırcıkla düz arasındaydı. Değirmi (yuvarlak) yüzlü, duru beyaz tenli, iri siyah gözlü ve uzun kirpikliydi.
smet sıfatı, peygamberlerin, Allah tarafından, kötülük yapma, günah işleme ve yalan söyleme hususunda korunduğunu ifade eder. Bu sıfat, peygamberler için zaruri ve gerekli bir şeydir.
Resûlullah bize şunları da yasakladı: Altın yüzükler veya yüzük takmak, gümüş kaptan su içmek, ipek minder kullanmak, ipekten yapılmış elbise giymek, ince ipek giymek, kalın ipek giymek, hâlis ipek kumaştan elbise giymek. Müslim'in bir rivâyetinde: Yitiği ilân etmek, ilk yedi şey arasında sayılmıştır.
10. yüzyılda Orta Asya'dan, çoklukla İran üzerinden Anadolu topraklarına yerleşen Oğuz-Türkmen başta olmak üzere pek çok boy Türk adı altında toplanmıştır. Türk adı Orta Asya'da Türk ırkına mensup ve Türkçe konuşan toplulukların Göktürkler döneminden beri ortak adıdır.
Bunlar Üzeyir, Lokmân ve Zülkarneyn'dir.
İşte bu sebeplerdendir ki Yüce Tanrı, Türk ülkelerine ve milletine, bir peygamber göndermek ihtiyacı duymamıştır. Çünkü Türk milleti, İslamiyetten çok çok zaman önce 'Tek Tanrı' inancına sahipti ve ahlâk yapısını bir Peygambere muhtaç olacak kadar hiçbir devirde kaybetmedi.
Benzer sorularSıkça sorulan sorular
DuyuruReklam alanı
Popüler SorularSıkça sorulan sorular
© 2009-2024 Usta Yemek Tarifleri