Âmin (Asurca: ܐܵܡܹܝܢ, İbranice: אָמֵן, Yunanca: ἀμήν; Arapça: آمين); Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar tarafından anlaşma, onaylama veya istek belirtmek için bazı ibadet ve duaların sonunda kullanılan bir deyimdir. Türkçe Hristiyan kaynaklarda amin, Yahudi kaynaklarda ise amen olarak kullanılır.
İbnü'l-Kelbî, s. 26-53) ve çok tanrılı başka toplumlarda da böyle bir olaya rastlanmaması (bk. ERE, X, 155-213), geleneğin vahdet dininden geldiğini gösteren diğer belirtilerdir. Âmîn kelimesi Kur'an'da geçmemektedir.
Sözcüğün eski Mısır dilinden gelen kökeni olan Amon (ya da Amun) ise “saklı olan, gizlenen” anlamına geliyor. Sözcük batı dillerine Amen olarak geçmiş bulunuyor. Mısır'ın en ilginç firavunlarından birisi Akhenaton'dur (Karısı Nefertiti, oğlu Tutenkamon.)
Amin; öyle olsun, duamızı kabul et, çok doğru anlamında dualardan sonra söylenen söz. Özellikle namazda Fâtiha'nın bitiminden sonra söylenmektedir. Arapça'da isim-fiil olarak kabul edilen kelimelerdendir. Kelimenin İbranice olduğu kânaatleri vardır.
Dualardan sonra “âmin” deme uygulaması sünnetle sabittir. Hz. Peygamber (s.a.s.), “İmam 'âmin' dediği vakit siz de 'âmin' deyiniz. Zira kimin 'âmin' demesi meleklerin 'âmin' demesine denk gelirse, o kişinin geçmiş günahları affolunur.” (Buhârî, Ezân, 111-113 [780-782]; Müslim, Salât, 72 [410]) buyurmuştur.
İlgili 34 soru bulundu
Farz veya nafile olsun, münferit olarak kılınan bütün namazlarda, Fâtihâ'dan sonra âmîn demek bütün mezheplere göre sünnettir.
Âmin (Asurca: ܐܵܡܹܝܢ, İbranice: אָמֵן, Yunanca: ἀμήν; Arapça: آمين); Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar tarafından anlaşma, onaylama veya istek belirtmek için bazı ibadet ve duaların sonunda kullanılan bir deyimdir. Türkçe Hristiyan kaynaklarda amin, Yahudi kaynaklarda ise amen olarak kullanılır.
Aleviler “amin” yerine “Allah Allah” de- meyi tercih ederler.
Amin, Allah kabul etsin anlamına sahip olan bir kelime olarak kullanılmaktadır. Eski Mısır dilinde ise Amin yerine Amon veya Amun şeklinde bir kullanımın söz konusu olduğu bilinmektedir. Mısır dilinde ise bu kelimelerin sahip olduğu anlamın saklı olan ve gizlenen manalarına sahip olduğu söylenebilir.
Böyle dua etmek Allah'ın emrine aykırıdır ve böyle duaya amin denmez. Demek ki kabul olmayacak ve amin denmeyecek dualar vardır. Bu bakımdan, (Kabul olmayacak duaya amin denmez) demek küfrü gerektirmez.
Âmâ kelimesinin kökeni Arapçadır. Arapça a'ma kelimelerinden türetilerek dilimize yerleşmiş olan kelimenin anlamı görme engelli kişi olarak geçmektedir.
“Âmîn”, Yüce Allah'ın kabul etmesini temenni etmek amacıyla duanın sonunda söylenen sözdür. Hz. Peygamber (s.a.s.), duanın sonunda “âmîn” denilmesini tavsiye etmiştir (Buhârî, Ezân, 111 [780]; Müslim, Salât, 72-75 [410]). Hanefî mezhebine göre Fâtiha'nın sonunda “âmîn”in gizli söylenilmesi sünnettir.
Kazakçada ulus (millet, kavim) demektir ve Kazaklarda Altı Alaş bulunur. Alaş kelimesinin gerçek anlamı Eski Türkçe bir kelime olup — bir soydan gelen kardeşler, soydaşlar demektir.
Amin kelimesi anlami öyle olsun yani kabul olsun anlamindadır. Allah'a emir verir gibi gelir. Oysaki Allah Allah demek ise tamamını içerir sonuçta dua'yi kabul edecek olan Allah'tır onun içinde dualarmızın sonunda Allah Allah diyerek zikredilir.
"dalalete kapılanların " olarak motamot tercüme edilebilecek, müslümanların allah'ın sözü olduğuna inandığı kur'an-ı kerim'in ilk suresinin 7. ayetinin son kelimesidir. sonunda "amin" denir. deyimleşmiştir. bir işin istenildiği gibi olmadığı fakat öyle ya da böyle sona gelindiğini belirtmek için kullanılır.
"Amin ecmain" ya da "inşallah ecmain" demilerek cevap verilir.
ii de amin tabiki anlamına gelmez ki sanki biz onaylıyoruz gibi oluyor... Benim bildiği kadarıyla amin duanın sonunda okunur bi istek belirtilir. İnşallah ise Allah izin verirse anlamında kullanılır.
el Cevab: -Namazlarda Fatiha'dan sonra “amin” denilmesi Hanefi, Hanbeli ve Şafiilere göre sünnettir. İmam malik mendubtur demiştir. İmam Ebu Hanife'nin cehri namazlarda imam Fatihayı okur ama “amin” demez ama cemaat amin der şeklinde fetva verdiği nakledilir.
Bir zikir ayini olan “cem”i ibadet hayat- larının merkezine alan Alevîler, temel İslâmî ibadetler olarak bilinen namaz, oruç, hac vb. ibadetleri de kendilerince yorumlayarak bütün ibadet telakkîlerini tarikat hayatı kalıplarında şekillendirmişlerdir.
Aleviler, Muhammed'in son peygamber olduğuna, Ali bin Ebu Talib'in ise veliliğine (ya da imamlığına) inanırlar. Aleviler, ibadetlerini cemevinde yaparlar. Günlük ibadetleri Sabah, Akşam ve Gece Gülbeng'idir. Kadir Gecesi'yle bağlantılı olarak üç gün ve Muharrem ayında ise on iki gün oruç tutarlar.
Aleviler saz ile, tevhid okuyarak, semah dönerek ibadet ederler. Yüce Allah Kuran'ı Kerim'in Hac Suresi 67'de ''Biz her ümmet için bir ibadet şekli / nüsuk belirledik'' der. Dolayısıyla yeryüzündeki farklı farklı ritüellerde ibadet şekillerinin olması Tanrı'nın bir taktiridir.
Ey Allah'ım, kabul eyle anlamı doğrultusunda Allahümme Amin ecmain kelime grubu kullanılır. Özellikle iyi bir temenni ve dua için dile getirilen bir sözcüktür.
Âmin; “duâmızı kabul buyur” manasına gelir. Demek ki, isterken kesin bir dille âmîn, bir işe koyulurken inşâallâh kelimesi kullanılır. Bu hakikati örnek vererek akla yakınlaştırmaya çalışalım: Bir şeyin meydana gelmesi için, önce sebeplerin oluşturulması gerekir.
Benzer sorularSıkça sorulan sorular
DuyuruReklam alanı
Popüler SorularSıkça sorulan sorular
© 2009-2024 Usta Yemek Tarifleri