"Suç işleyene, yoluna bağlı kalmayana düşkün denir" Düşkünlük: Alevilik inancının yaşamsal yasasıdır. Bu yasaya karşı suç işleyene düşkün denir. Yani yoluna bağlı kalmayan, ikrarından dönen veya ahdına aykırı davranan kişi düşkün ilan edilir. İkrar vermek, ikrarında durmak; toplumsal adaletin temelidir.
Bir insanın düşkünlüğünü kaldırmak için mutlaka cem yapılır. Alevilikte bu ceme Düşkün Kaldırma Cemi denir, Erenler meydanında, Pir divanında insanlar bir araya gelir. Kurbanlar kesilir, lokmalar dağıtılır ve o insanın düşkünlüğünü kaldırır.”
Yol düşkünlerine bir yıldan on iki yıla kadar topluma katılmama cezası verilir. Düşkün olan kimseler verilen cezanın yılı dolunca dedelerine giderek düşkünlükten kurtulmak için dedeye danışırlar. Dede ileri gelen canları toplar ve canlar da münasip görürlerse “düşkün cemi” düzenlenir.
Fakirler ve düşkünler (miskinler) arasındaki fark şudur: Fakirler daha muhtaç kimselerdir. Fakir, kendisi ve âilesinin yılın yarısına (altı aya) yetecek kadar bir şey bulamayan kimsedir. Düşkünler (miskinler), fakirlerden durum olarak daha iyidirler.
Dârdan indirme cemi, Alevi-Bektaşi geleneğinde Hakk'a yürüyen bir kişinin, yakınları aracılığıyla geride kalanlarla helalleşmesi, onların rızasını alması temeline dayalı bir cemdir. Böylelikle ölen kişinin ruhunun rahat ve huzura kavuşacağına inanılmaktadır.
İlgili 29 soru bulundu
Alevi Bektaşi geleneğinde, ölen kişinin arkasından dile getirilen cümle Devri daim olsun olarak ifade edilir. Yaygın bir cümledir ve günümüzde hala kullanılmaktadır. Peki devri daim olsun ne demek?
Aslında cenaze namazı deyimi fazla kullanılmaz, onun yerine Alevi inancı temellinde cenaze erkânı denir.
Fakīr kelimesi Arapça'da “delmek, kazmak, kırmak” mânalarına gelen fakr kökünden sıfat olup asıl anlamı “omurgası (fekār) kırılmış kimse”dir. Bu durumdaki insan gibi bir işe güç yetirememesi, başkasına muhtaç olması sebebiyle maddî bakımdan sıkıntı içinde bulunan kimseye de fakir denildiği ifade edilir (bk.
Arapça'da sükûnet kökünden türeyen miskîn “hiç veya yeteri kadar malı olmayan kimse, zelil, zayıf” mânasına gelir.
Zekât için de aynı kural geçerlidir. Bu sebeple bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usûl ve fürûuna veremez. (Usûl, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; fürûu ise; çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır.) Ayrıca eşler de birbirlerine zekât, fitre ve fidye veremez.
"Suç işleyene, yoluna bağlı kalmayana düşkün denir"
Düşkünlük: Alevilik inancının yaşamsal yasasıdır. Bu yasaya karşı suç işleyene düşkün denir. Yani yoluna bağlı kalmayan, ikrarından dönen veya ahdına aykırı davranan kişi düşkün ilan edilir.
Günümüzde, Anadolu'da Alevî tanımlaması, Türk-Türkmen Alevîlerin yanında, Bektaşîler, Kürt Alevîler, Otman Babalılar, Nusayrîler gibi birçok grubu da kapsamaktadır.
Gö- rüldüğü üzere inanç zümresi içkiye bir kutsal su olarak bakmaktadır. Bu sebeple içki üzerine, ritüel ve inanç pratikleri oluşturulmuştur. Bu ritüellerin temel göndermesi de Kırklar Cemidir. Hak aşkına ulaşmanın yolu da pir elinden dolu içmek ile olur.
Aleviler, Muhammed'in son peygamber olduğuna, Ali bin Ebu Talib'in ise veliliğine (ya da imamlığına) inanırlar. Aleviler, ibadetlerini cemevinde yaparlar.
Bir Müslümanın böyle kişilerle evlenmesi caiz değildir. Ancak iman esaslarına inanan, İslam'ın şartlarını kabul eden, —bir kısmını uygulamasa bile- bunları reddetmeyen kişiler ise Müslümandır. Böyle kişilerle hangi mezhepten olurlarsa olsunlar evlilik yapmak caizdir."
Alevî İslâm inancında Ali'nin çok özel bir yeri vardır. Alevî-Şiî amentüsünde bulunan imâmet anlayışına göre Peygamber Muhammed öldüğünde yerine imâm olması gereken kişi Ali'dir ve imâmet Ali bin Ebû Tâlib'in soyundan devam eder.
Allah, sadece inananlara değil, kendisini inkâr edenlere, hatta iftira edenlere bile bol bol rızık verir. Peygamberimiz, 'Duyduğu incitici sözlere karşı Allah'tan daha sabırlı davranabilen kimse yoktur' buyurur.
Nisap, zekât, sadaka-i fıtır ve kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Nisap, asgarî zenginlik ölçüsü şeklinde de tanımlanabilir. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak bu kadar mala sahip olan kişi dinen zengin sayılır.
Miskin, hiçbir mal ve gelire sahip olmayan yoksuldur. Arapçada hareket edemeyen demektir. Çoğulu mesâkîndir. Bu ölçüdeki yoksulluk ve ihtiyaç, kişiyi çökertip bilinçsiz, hareketsiz ve çaresiz bir duruma getirdiğinden, böylesi düşkünlere miskin denilmiştir.
Buna göre fakirlik Allah'ın insanları imtihan ettiği yollardan biri olup sabredenler bu imtihanı kazanmış olurlar (el-Bakara 2/155).
Bu sebeple zekatın kimlere verileceği kadar, kimlere verilmeyeceği de fıkhın önemli bir konusudur. Kural olarak zekat anneye, babaya, eş ve çocuklara, Müslüman olmayanlara, zenginlere, Hz. Peygamber (asm)'in yakınlarına ve soyundan gelenlere verilmez.
Bu doğru mu? - Eğer verilmesi uygunsa, zekat verirken eşit şartlarda olan iki kişiden namaz kılanı mı tercih etmek gerekir? Değerli kardeşimiz, "Namaz kılmayana zekat verilmez" diye bir islâmî hüküm yoktur.
Cenaze erkekse göbekten dizlerine kadar, kadınsa göğüslerinden dizlerine kadar olan kısmı bir bezle örtülür. Ölü, yıkandıktan sonra kurulanır ve kefenleme işlemine geçilir.
Alevilikte abdest vardır. Hem normal abdest hem de boy abdesti de dediğimiz gusül abdesti vardır.
Bugün Anadolu coğrafyasına yerleşen Aleviler Kızılbaş Türk soyludur. Aleviler dış evlilik yapmamışlardır ve Alevilere en çok düşman olan Şafi Kürt ve Zaza halkıdır. Bugün kendisine Alevi Kürt veya Zaza olduğunu söyleyenler Osmanlı Yavuz politikası ile özünü unutturulan Öz Türklerdir.
Benzer sorularSıkça sorulan sorular
DuyuruReklam alanı
Popüler SorularSıkça sorulan sorular
© 2009-2024 Usta Yemek Tarifleri